18 Haziran 2020 Perşembe

İhtimalsiz

  Selam herkese. Uzun zamandır istediğim ama planını bile kuramadığım yazıyı yazmaya başladım. Belki de hayatımın içerik açısından olmasa da anlam açısından en kötü yazısına. Bugün yenilgimi ve hayalimdeki kendimin yok oluşunu anlatıcam.
  Üniversiteye hazırlanırken hep psikoloji okuma hayaliyle hazırlandım. Fakat o yaşımın cahilliğiyle konunun bu yazıya kadar gelmesini hiç tahmin etmezdim. Yeteri kadar çalışmadım, bunun için tabi ki bahanelerim var, her gencin olduğu gibi. Ama en büyük sebep bendim. Tüm olumsuzluklara rağmen daha fazlasını yapmam gerekirdi, yapmadım, yapamadım. En azından artık ilk suçlunun başkaları olmadığını kabullenebiliyorum. Sırf her şeyden kaçmak, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek ve hayatı öğrenebilmek adına istemediğim bi' bölüme adım attım. Buralar az çok bilinen şeyler. Ama ben kendimi bildim bileli inandığının peşinde koşan biriyim, tokat yeme pahasına 10 yaşındaki haliyle 20 yaşındaki birine hakkını savuncak kadar. Yine öyle yaptım ve 4.sınıfta tekrar hazırlanmaya başladım. Aslında inandığım şey sadece psikoloji bölümünde mutlu olabileceğim değildi. Ben hep zorun peşinde koşmayı seviyodum. Bize dayatılanı kabullenmemeyi, isyan etmeyi ve kendim olmayı seviyodum. O denemem başarısız oldu çünkü hem hazırlık süreci hem üniversite sınavları hem de evsizlik ve kanepe sörfü birbirine karışmıştı. Tüm o yükü kaldıramadım ve üstüne kolumu kırdım. O gün ilk pes ettiğim gündü. Her şey daha da karmaşık hale geldi.
  Tekrar ne yapmalıyım diye düşünmeye başlamışken yurtdışı planı çıkıverdi. Ben üniversiteyi bitirip Türkiye'de tekrar hazırlanma planları yaparken tüm gelecek planlarımı değiştirmeye başladım bu sefer. Çünkü daha güzel bi' fırsat yakalamıştım, yurtdışına gitmek araçtı. Benim amacım yine istediğim bölümü okumaktı, lisans olmasa bile belki yükseklisans. Çünkü ben kendim olcaktım; sistem beni içine çekip başkası yapmadan ben çoktan kendi yolumu çizcektim.  Bu savaşı kazancaktım. İşte bu hayallerle terkettim ülkemi. Terkettim diyorum çünkü dönmek aklımın ucuna bile gelmemişti. Hayatım boyunca hep şanslı biri olup buna da inanmama rağmen bu konuda neden bu kadar çok şanssızlıklarla karşılaştım bilmiyorum ama yurtdışında da başıma geldi. Benden üniversite ve master okuyabilmem için ya vatandaş olmamı ya da yıllık 50.000 lira ödememi istediler. Biliyorum ki işler yolunda gitseydi ve bu parayı kazanabilseydim düşünmeden çıkarıp verirdim. Ama tüm maddi durumlar kötü değil berbat gidiyodu, önümü göremiyodum. Yine de bunu bi' fırsat görüp dil eğitimi olarak değerlendirmek istedim. Ve yaşadığım yer o kadar küçüktü ki maalesef İngilizce eğitim kursu bile yoktu. Yalnızdım ve parasızdım. Belki başka şehire kaçmak bi' çare olabilirdi; onu denedim. Daha doğrusu deneyemedim. Çünkü sorduğum, konuştuğum hiçbi' yerden iş bulamadım.  Kendime orda daha fazla neden kalmam gerektiğini sormaya ve psikolojik olarak hayatımda görmediğim kötü etkiler görmeye başladım. Başka çarem kalmamıştı. Başaramamıştım, müthiş bi' özgüvenle çıktığım yoldan berbat bi' halde dönmüştüm.
  Döndüğümde ne yapmam gerektiğini hiç mi hiç bilmiyodum. Ne hayal kurmam gerektiğini bile unutmuştum. Sadece evimde dinlenmek istiyodum. Yine üniversite ve yükseklisanslar araştırsam da bu sefer yeni bi' engel çıktı karşıma. Kazansam bile ben tecil ettirene kadar askerlik sürem çoktan gelmiş oluyodu. Asla gitmek istemememe rağmen sadece kaçmak ve önümü açabilmek adına askere gittim. Şanssızlığın içinde şansım döndü ve İstanbul'a askere gittim. Ona rağmen katlanılabilir bi' yer değildi. İnsan yerine konmayan, hayır diyemediğiniz, köle muamelesi gördüğünüz bi' yerde 6 ay kalmak 'zorundaydınız'. Ben ki; doğru bulduğu şeylerin içinde bile yanlışlarını bulmaya çalışan, kabul etmediği hiçbi' şeyi yapmamak için elinden gelen her şeyi yapan, hayatında -evet- kelimesinden çok -hayır-ı kullanan biri olarak bi' darbe de askerde yedim. Bi' yandan yurtdışında işler düzeliyodu, çalıştığım paraları yavaş yavaş almaya başlamıştım sonradan, diğer yandan burda şafak sayıyodum. Öyle nefret ediyodum ki askerlikten; tek bir fotoğraf bile paylaşmadım. Ailemle çekindiğim yemin töreni haricinde sadece bi'kaç fotoğrafım var kamuflajla. Yurtdışında da sanırım 2 tane. Düşününce ne kadar da garip geliyo. İnsanların 21 gün bedelli askerliklerinde veya 1 haftalık yurtdışı gezilerinde bile telefon hafızaları doluyo. Ben ikisine toplam 1,5 yılımı verdim ve toplasan 5 fotoğrafım anca vardır. Benim için de yalnızlık böyle bi' duygu işte.
  2013'te evimden ayrıldım, 2016,2017,2018 ve 2019. Hangisinin hangi ayında nerdeydim, kanepe sörfüne ne zaman başladım, ülkeden hangi yıl çıktım sonra ne zaman geri geldim, askere hangi ara gittim ve ne zaman döndüm inan artık hiç bilmiyorum. Bırak ayları; yılları bile karıştırmaya başladım.
  Askerden döndüm, kendimi savaştan gelmiş gibi hissediyodum. Sadece askerliğin yorgunluğu değildi o, 18'imden beri verdiğim tüm mücadelenin yorgunluğuydu. Ben bile bu kadarını hayal etmemiştim. Dinlenmeye ve içime kapanmaya başladım. Nadasa ihtiyacım vardı, herkes, her şey bittiği için benim çok mutlu olmamı beklerken ben tam tersini yaşamıştım. Fazlasıyla durgun, hayata karşı tüm heyecanımı kaybetmiş bi' durumdaydım. Doğru savaşları kaybedip yanlış savaşları kazanmıştım çünkü. Bi' yandan da yurtdışında çalıştığım paralar yeni gelmeye başlamıştı. Tüm bu süreçte ailemin kıymetini anlamış ve onları da çok özlemiştim. Hem hayata biraz olsun geri dönmek hem de onlarla bi' şeyler paylaşabilmek için çocukluğumdan beri hayalini kurduğum StationWagon bi' Granada aldık. Başka da olumlu bi' şey olmadı hayatımda. Çünkü tek bi' savaş hakkım kalmıştı artık; son birikimimle tekrar hazırlanmak. Günlerce düşünerek karar verdim ve bu sefer işimi sağlama alıp güzel bi' dersaneye yazılmak istedim. O sıralar bunu başarabilceğime emin olduğumu sanmıştım, belki de yenilgiye uğramadan asla vazgeçmiceğimi biliyodum. Çok büyük bi' hata yaptım, yenilme ihtimalimi düşünerek 2. plan kurdum. Güzel bi' hocanın referansıyla güzel bi' dersaneye yazıldım ancak hem insanları hem kendimi ikna etmek adına hep en azından Kasım'a kadar çalışır ALES'e girerim diyodum. Bu konudaki anlam veremediğim şanssızlığım orda da devam etti; sürekli hocalar ve programlar değişiyodu. Odaklanma problemi yaşıyodum ama tek sebebi bu değildi. Bi' yandan da para kazanmam gerekiyodu. Bunu borsadan halletmeye çalışıyodum, çoğu zaman derslerden çıkıp hisse alım satımı yapıyodum. Bu sefer de burası çok karışmıştı. Bi' türlü istediğim şeye odaklanma şansını bulamıyodum. Sanki herkes, her şey bana yapamazsın diyodu ve tek ikna olması gereken kişi ben kalmıştım. Hayatımda 2. ihtimalini düşünüpte başarabildiğim hiç 1. ihtimalim yok. Yine olmadı, çünkü olmaması ihtimalini 1 kere düşünüp alternatif planımı yapmıştım. Kendini gerçekleştiren kehaneti bizzat yaşadım. Çünkü bi' sonun gerçekleşmesinden korkmak; içten içe kendini o sona karşı savunmaya alıp, gerçekleşcekmiş gibi hazırlanmaktır. Şimdi farkediyorum ki ben tek ihtimalli yaşaması gereken biriyim. Asla garantici biri olamadım. Olmaması ihtimalini düşünmek benim için zaten olmaması demek.
  Kasım ayı geldi, çok tekrar ettiğimden olsa gerek bu tarihi unutmamışım. Yavaş yavaş psikolojik olarak çökmeye başlamamla aynı hızda ilerleyen dersane karışıklığı beni iyice 2. ihtimale ikna olmaya itti. Bu sefer de kendim çalışırsam yeterli olcağını, olmasa da yükseklisans için iyi bi' puan almama yardımcı olcağını düşünmeye başladım. Kendi adıma ortalama bi' puan aldım evet, işe yaramıştı çalışmalarım. Sonrası hiç istediğim gibi gitmedi. Önce dersaneyi bıraktım, ALES'ten sonra da ders çalışmayı. Az biraz para kazanıp onu da alkole vermeye başladım. Henüz kaybettiğim bi' şey yoktu ama ben kendimi ve hayallerimi kaybetmeye başlamıştım bile. Gitgide inancım azaldı, belli ki en başta da inanmamıştım ki kendime alternatif üretmiştim. İlk başta hayallerimin güzel kısımlarını düşünürken şimdi kötü kısımlarını düşünmeye başlamıştım. Devlete 17.000 lira kredi borcum var ve okumaya devam ettikçe yükselcekti. Belki okurken çalışıp sigorta işini halletcektim ama nereye kadar sağda solda çalışcaktım? Ve çalışırken 2. üniversiteyi istediğim verimlilikte okuyabilcek miydim? Hepsinden önemlisi bitirdiğimde buna değcek miydi? Ben gerçekten bu işe mi aittim? Bunların hiçbiri adım atmadan bilinmeyen sorular. Yine de bütün bu sorular kafamda dönmeye başladıkça ben unutmak için içmeye başladım. Bırakın başkalarını kendimle bile konuşmak istemiyodum artık bu soruları. Konuşmadım. Her şeyden ve herkesten vazgeçmeye başladım. 2 yıllık ilişkimi kaybettim. Hislerimi, tepkilerimi kaybettim. Hayallerimi kaybettim. Kendim kalma savaşını ve sonunda kendimi kaybettim.
  Başkası gibi olmaya başladığımı hissetmeye başladım artık. Siyasetle, toplumla, ahlakla, insanlarla daha az ilgileniyorum. Daha az üzülüp, daha az seviniyorum. İnişli-çıkışlı bi' hayat yerine düzeyakın bi' hayat yaşıyorum. Çünkü sadece hayallerim değil, hayalimdeki kendim bile kırıldım. Artık kendimi, düşüncelerimi, ideallerimi tanımlayamıyorum. Gitgide basitleşiyorum. Az okuyorum, az araştırıyorum ve az yazıyorum. Öyle ki bi' perşembe akşamı yarım bırakmıştım bu yazıyı, cuma devam ederim dedim. Erdoğan'ın cuma günü yayınlayacağız deyip 7 yıldır yayınlamadığı görüntülere döndü. 1 ay geçmiş üzerine. Nerde o bi' oturuşta sabaha kadar yazısını bitiren, hergün şiirler, mektuplar yazan ben? Bugün her şeye küfretmeye başladığımı anlayınca tekrar oturdum başına ancak. Eskisi kadar özgüvenim kalmadığı için yazma işine bile hevesim kalmadı tabi. Merak duygum da yok olmaya başladı.  Az okuyunca az yazıyo zaten insan. Eskiden onun kafası farklı çalışıyo derlerdi bana, şimdiyse bana söylenen tüm o sözlere hatta kendime söylediğim tüm sözlere öyle büyük ihanet etmiş gibi hissediyorum ki...Anlam veremiyorum, kabullenemiyorum. Nasıl, nasıl bu kadar berbat edebildim tüm o karakterimi, hayallerimi, fikirlerimi?
   Artık bi' şey istediğimde 2. ihtimalini düşünmemem gerektiğini anladım fakat bunu anlayana kadar tüm 1. ihtimallerimi de kaybettim. İhtimalsiz. Tam olarak şu anki ruh halimi tanımlayan kelime bu. Bundan sonra nolcak? Artık tutkularım yok, gelecekte kendimi görebildiğim hiçbi' yer yok. Beni ben yapan tüm aşırılıklarım yok oldu. Önceden çok istediğim şeylerin bile artık bana uygun olmadığını düşüyorum çünkü kendime yabancıyım artık. Yaşadığım tüm kötü olaylara tecrübe gözüyle bakıp yoluma devam ederdim, şimdi yapamıyorum. Ben kimim, ne istiyorum, nerde yaşamalıyım, ne iş yapmalıyım? Siz şimdi diceksiniz ki daha çok gençsin, önünde koskoca bi' hayat var, hayallerini gerçekleştirebilirsin, yeni hayaller kurabilirsin. Umuyorum ki 'eğer sevdiğim bi' şey olcaksa en güzeli olsun yoksa hiç olmasın daha iyi' diyerek temellendirdiğim mükemmelliyetçiliğimi de biraz olsun kaybetmişimdir. Yoksa çok çekilmez, vakit geçirmek istemiceğiniz, hayal kırıklığını alnındaki çizgiden bile anlıcağınız bi' adam olarak yaşamaya devam etmeye çalışcam.
  Tüm bu yazıyı yenilgimi kabullenip yoluma devam etmek için yazdım. Yoksa yazı yazmayı bile bırakıp yolda kalcam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder