20 Nisan 2024 Cumartesi

Kanepe Sörfü 2 -Son Tren Bileti-

      Selam, kaçabileceğim hiçbi' yer kalmadığında sığındığım limana geri geldim. Ne yazacağımı yine hiç bilmediğim bi yazının içindeyim. Geldiğim için sevinmeli miyim, üzülmeli miyim bilmiyorum. Neyse.

      19 Haziran 2021. O zamanki flörtüm, şimdiki müstakbel eşimin peşinden İzmir'e gitmiştim. Tek amacım; onunla ilk kez sahilde denizi beraber seyredebilmekti. Param yoktu, son paramla uçak bileti almıştım ama onu da heyecandan yanlış tarihe almıştım. Mecbur iptal ettim çünkü istediğim tarihte bilet fiyatları uçuktu. 2021 başlarında kendimi sıfırladığım için bitiktim ve 2 gün sonra İstanbul'da yeni bi' işe başlıcaktım. Yollar yine bekledi, otobüs bileti aldım. Onu da alamasam, otostopla giderdim. Çünkü o sahilde, o deniz seyredilecekti. Başka ihtimal yoktu.
     Sabah vardım Hilal'in yanına, güzel bi' kahvaltı, hava bilmem kaç derece. Giyecek son güzel pantolonum liseden kalma, belki 2 beden küçük. Pek giyemedim muhtemel ki yeni kalmış. Ama nasıl rahatsız. Tüm gün o sıcakta, 2 beden küçük pantolonla gezen adam; seni seviyorum demese de olurdu aslında ama... Şükür ki söylemişim. Aslında ilan-ı aşk için de gitmemiştim o yolu, yalnızca Hilal'i ve onunla beraber o denizi görmek için gitmiştim. Hayat bana bazen yaptığı gibi güzel bi' orta açtı, ben de gelişine vurdum. Gol oldu. Sebebi nedir , kader mi yazdı, Allah mı gönderdi, evren mi karşıma çıkardı bilmem. Yalnızca; sebep olan her şeye binlerce şükür. 

    Sonrasında İstanbul. 1 günde insanın hayatı bu kadar mı değişir? Ankara'dan kalk, İzmir'e gel, yeni bi' ilişkiye başla, akşamına İstanbul'a git ve yeni bi' işe başla. Sevinç, mutluluk, hüzün ve ayrılık bi' arada. İstanbul'a indim, evim yok tabi. Üniversiteden bi' arkadaşım geçici olarak evinde kalmamı kabul etmişti sağolsun, yine indim bavulla rıhtıma ve eve geçtim. Saat gece 1 civarı, kapının önündeyim, zil yok, kapıyı çalıyorum kimse yok. Arıyorum açan yok. Belki 15-20 dakika geçti, hayatımda 2. kez hissettim o duyguyu. Bekledim biraz çaresizce, sonra napmam gerektiğini düşündüm. Bu saatte kim uyanıktır, kime gidebilirim? Pazartesi iş var, gitsem kimde nasıl banyo yapar nasıl ütü yaparım? Pandemi var, kimse dışarı çıkmıyo, herkes hastalıktan ve ölümden korkuyo. Kim beni kabul eder ki? Pazartesiden sonra nolcak? Zaten arkadaşlarımdan 1 aylık harcamam kadar borç alarak gelmişim, nerde nasıl kalırım? derken arkadaşım aradı, uyuyakalmış. Aslında bu 2 senede yaşayacağım zorlukları bu kısa olaydan anlamam gerekirdi de, neyse. Geçtim eve dinlendim, pazartesi iş var.
    Çalışmaya başladım, bi' yandan iş öğrenmeye bi' yandan da kalıcı olarak kendime barınabileceğim bi' yer bulmaya çalışıyorum. Şimdilik kanepedeyim, bi'kaç aya ya ev tutarım ya da apart bulup çıkarım diye planlıyorum. Bi'kaç ay geçti, iş oturdu, gelirken aldığım borçları ödemeye başladım. Arkadaşım da sağolsun bi' yere gitme burda kal istersen dedi, planım bu sefer yalnız yaşamaktı ama biraz daha kalıp para biriktirmek cazip geldi bana da. Ve yine yolculuklarım başladı. Fırsat bulduğum her haftasonu Ankara'ya geldim, çünkü çok özlüyodum. Sanırım bu süreçte en fazla dayanabildiğimiz 3 haftaydı fakat bize 3 yıl gibiydi. Tarihler, günler, saatler, biletler, her şey yine birbirine girdi. Cuma işten çık, koşa koşa trene yetiş, iş yorgunluğuyla 4,5 saat yolculuk. Pazar akşam son trene bin, 12'de in ve eve git hemen uyu. Ertesi gün 6'da uyanıp işe gitceksin. Yine de hiç yorulmadım, çünkü o cumartesi, pazar benim cennetimdi. Hilal bazen gara karşılamaya geliyodu beni, onun o mutlu ve heyecanlı gülüşü tüm yorgunluklara değerdi. Ama o pazar dönüşü; cehennem. Kirasını verdiğin ama asla bireyi olmadığın bi' ev, hiç olmayan ve olduramadığın yatağın bi' de 2 yıl 4 ay dolap olarak kullandığın bi' bavul.  Pazar gece eve gittiğimde kendime gelmem 2 günümü alıyodu en az. Uyuduğum o tekli koltuğun renk tonunu ve uyurken ayaklarımı uzatmak için kullandığım sandalyeyi hayatım boyunca unutmucam. O koltuğa ve sandalyeye de söyledim bunu. O zamanlar yakın arkadaşlarımla çok kez tartıştık bu konuyu, onlara göre bunu yaşamak zorunda değildim, haklılardı. İyi bi' şirkette, iyi bi' işim vardı. Eve çıkma veya oda kiralama imkanım da vardı. Ama bana göre bunu yaşamak zorundaydım ve ben de haklıydım. Çünkü hayatımı birleştirmek istediğim bi' insan vardı, bunu yapmak için de fazlaca paraya ihtiyacım vardı. Daha normal bi' hayat yaşayarak bunun daha geç olmasını istemiyodum çünkü ayrı yaşamaya daha fazla tahammülüm de yoktu. Hilal'in Ankara'da üzüntüyle beni beklemesine de. Bunun için de bazen o tekli koltukta yatmak, bazen rezistans ısıtıcıda noddle yapmak, bazen canımın çektiği çikolatayı dâhi almamak ve her pazar gecesi o psikolojik çöküntüyü yaşamak zorundaydım. 

    Halil bana rakı içerken demişti ki; ben seni tanıyosam sen kredi çeker yine seneye evlenirsin Hilal'le. Hayatımı birleştirmeye karar vermeye başladığım ama somut herhangi bi' adım atamadığım, ilişkimizin de nispeten yeni olduğu bi' dönemdi. Saçmalama bu kadar erken evlenilir mi daha 1 yıl bile olmadı falan demiştim. Sanırım sonra aradan 1 veya 2 ay geçmişti, Halil beni tanıyomuş. Kredi çektim ve hazırlıklara başladım. Kararlıyım, madem zorluk yaşıcaz, iki ayrı şehirde acı çekeceğimize evimizde birlikte acı çekelim ki acının da bi' anlamı olsun. 
   Tüm bu süreçte işimde en azından terfi alabilmek için de kazanmam gereken sınavlar var. Onlara çalışmaya çalışıyorum ki en azından daha fazla para biriktirebiliyim. Çalışacak bi' masam bile yok, evde nereyi boş bulursam oraya girip çalışıyodum. Bazen de yolculuklarda. Her şey birbirine girmeye başladı, ev fiyatları, eşyalar, aile tanışmaları, yolculuklar, planlar, iş, dersler ve insanlar. Aslında her şey planladığım gibi gidiyodu tüm bu karmaşanın içinde, 2022 yazına kadar tamamen hazır hale gelip, hayatımızı düzene sokacak ve normal insanlar gibi yaşamaya başlıcaktık biz de. Herkesten en çok duyduğum soru şuydu; bunca zorluğun içinde, uzaklık ve insanların etkisi ilişkinize yansımıyo mu? Yansımadı, ben engellerden hayatım boyunca yılmadım, ben çabaladıkça o çabaladı, o çabaladıkça ben çabaladım. Bi' baktık ki, hepsine beraber göğüs gerer olmuşuz.Yine de yetmedi, elimizde olmayan sebeplerden dolayı talihsiz bi' gün yaşandı. O ev, orada hissettiğim yalnızlık ve çaresizlik, koştura koştura yaptığım yolculuklar, söylediğim yalanlar, yemediğim yiyecekler, gitmediğim buluşmalar, yaşadığımız özlem ve hasret; ertesi günü 50'lik bi' rakıda ve 1 yumrukta birleşti. Çat! Ağaca sert bi' darbe ve kırık elle kendime geliş...
    1,5 ay Ankara'da kalmak elimin iyileşmesinden ziyade ruhumun iyileşmesi içindi sanki. Bazen utandım yaptığımdan, ben böyle biri değildim. Farketmeden öyle çok yorulmuşum ki; günlerce uyumak istedim. Hem elimi, hem ruhumu ailem ve sevgilim iyileştirmişti. Sonra aynı sürece geri döndüm, yine tren yolculukları, aitsiz bir ev ve hasret. Pes etmedim ve daha çok mücadele ettim. Yalnız bu kez zamana güvenmeyi biraz daha öğrendim, İstanbul'da yine pek yaşadığım söylenemez, çünkü belli bi' miktar yaşama hakkım vardı ve bunu Ankara'da Hilal'le kullanmayı tercih ediyodum. 1 yıl daha böyle geçti. 2023'te aynı gün içinde hem artık evden çıkmam gerektiğini hem de şirkette kıyafet kuralında değişikliğe gidilip, artık klasik gömlek ve pantolon giyileceğini öğrendim. İyi de benim evim artık yok ki? 28 yaşında, kurumsal bi' şirket çalışanı olarak nerde gömlek ütüleyeceğimi geçtim nerde kalacağımı bile bilmiyorum ki. İzin alıp Ankara'ya kaçtım. Bi' ev arkadaşıyla ev tutamazdım çünkü ilk fırsatta evlencektim, tek başıma da tutamazdım çünkü İstanbul'da şimdiden her ay kira verirsem evlilik için yeterli hazırlığım olmucaktı. Şirkete yakın, bulabildiğim en uygun apartı tuttum. Çağlayan'da ayda 5,000 liraya hapishane kiraladım resmen. Koridora açılan minik bir pencere ve 4 duvar. Çamaşır yıkamak için 2 kat çıkıp makinenin saatini takip ettiğin, kış ayında serinlemesi için vantilatör açtığın bi' hapishane. 3 farklı hayat yaşıyodum resmen, şirkette beyaz yakalıların arasında, arka planda yaşadığın hayatı bilmemeleri için çabaladığın, tiyatral bi' hayat. Memleketinde, âşık olduğun kadınla yaşadığın, mucizevi bi' hayat. Ve o odada yaşadığın, boşluk hissi yaratan, yaşadığını bile unutturan, adını dâhi koyamadığım boktan bi' hayat. Bi' şeylerin iyi olması için çabaladıkça sanki daha da dibe batıyo gibiydim. Bi' mucize olması lâzım diye yalvarıyodum resmen, bizim için bi' mucize olması lâzım.

   Dedim ya; zamana güvenmeyi biraz daha öğrendim. Buna mucize demeye biraz utanıyorum, İstanbul depreminin riski nedeniyle şirket Ankara'ya genel müdürlük açmaya karar verdi. Zaten eve çıkmamamın da nedeni maddiyat haricinde biraz da buydu, bu ihtimal beklemeye değerdi. 2,5 yıl yaşadığım tüm o süreç geride kalmak üzereydi. Sadece bi'kaç hafta daha. Sonra sanki cennete gidecek gibiydim. Çok ağır şeyler yaşadım ve ayakta durmak zorundaydım. Bu sefer kazanmıştım, 2,5 yıl verdiğim bu savaşı ben kazanmıştım. Son tren biletimi almıştım. 2023'ün sonunda, eski dostum dediğim, elbet birgün geri dönücem dediğim memleketime döndüm. 2013'te kaçtığım bu şehre, 10 yılda 2 cilt hastalığı, telsiz kalmış 1 kafa, kırılıp iyileşen 2 el, az gelişmiş bir beden ve çok gelişmiş tecrübeyle geri döndüm. Artık yatağım var, geldiğim ilk gün yatağıma sarıldım. Artık dolabım var, dibine rakı koydum şu an içiyorum. Artık kapısını kapatıp içinde yalnız kalabildiğim bi' odam var ve bu yazıyı bitirebiliyorum. Çok şükür.

Not:  Yazı aslında burda bitiyo ama alt tarafa bu kanepe sörfü maceramda emeği geçenlere bi' teşekkür kısmı açmak istiyorum. Belki burdan da onlara teşekkür edersem bi' nebze mutlu etmiş olurum. Arzu etmeyen hiç bakmasın, görüşürüz.

Öncelikle Samed
: Kardeşim sen Ankaradasın, seni 12 yıldır tanıyorum. Üniversiteye beraber hazırlandık, dersleri beraber ektik, Mustafa abide kahvaltılarımızı beraber yaptık. Beraber aynı üniversiteye gitme hayali kurup, birbirimizden habersiz tercihleri değiştirip yine aynı üniversiteye beraber gittik. İstanbul'a ilk gittiğimde kalacak yerim yoktu, beni evine, ailenin yanına aldın. İlk ev arkadaşım senin sınıf arkadaşındı, senin sayende tanıştım. Tüm üniversite hayatımız beraber geçti. Ve son kez İstanbul'a gittiğimde de bana tereddütsüz borç verip 1 kez bile sormadın. Yetmedi şimdi bi' de Hilal'i yanına işe aldın. Kısaca bugün ne yaşıyosam; hepsinde senin payın var. Sen bu hayatta gördüğüm, içinde hiçbi' kötülük olmayan nadir insanlardan birisin, iyi ki varsın, hep var ol. 

Ve Halil: Benim aslan kardeşim. Tanıştığımızdan beri ne zaman dara düşsem, sen yetiştin. Hem üniversitede, hem iş hayatında hep yanımda oldun, hâlâ da oluyosun. Benim en kötü dönemimde işe girmemi sağladın, hayatımı kurmamı sağladın. Ailen, beni kendi çocukları gibi gördü. Ankara'ya geleceğim gün senin gözlerin doldu, ben o günü Hilal'e anlatırken ağladım. Hep söylüyorum; sen annemin bana Allah orda seni iyi insanlarla karşılaştırsın duasındaki iyi insansın. Olur da bi'gün seni kızdırırsam, sana yanlış yaparsam, bi' tokat at bana, diğer yanağımı uzatırım. İyi ki varsın, iyileş artık da içelim.

Son olarak Ersan: Kardeşim benim öncelikle senden özür dilerim. Kanepe Sörfü 1'de adını geçirmediğim için, içeriğini bile bilmediğim bu yazıda ilk tasarladığım şey senden özür dilemekti. Seninle 11 yıldır sabaha kadar da eğlendik, buz gibi havada titreye titreye aynı evde uyanıp sınava da gittik, 40 derece sıcakta bozuk nohutta yedik. Yeri geldi bağıra bağıra birbirimizle tartıştık, yeri geldi kahkaha atmaktan uyuyamadık. En zor zamanlarımda hep yanımda oldun. Pandemide, işsiz kaldığım dönemde defalarca aradın, beni dakikalarca dinleyip benimle üzüntümü paylaştın. Düz yolda yürüyemediğim günlerde beni alıp evine götürdün, beni hiç mi hiç yalnız bırakmadın. Biliyorum ki; ne yaşarsak yaşayalım bu saatten sonra hiçbi' şey bizim arkadaşlığımızı bozamaz. İyi ki varsın, tüm neşenle ve tüm hüznünle her zaman senin yanındayım...

Eyvallah.



14 Ekim 2022 Cuma

Normal

 Selam,

 Her zamanki gibi ne yazcağım konusunda hiçbi' fikrimin olmadığı bi' yazıya başlıyorum yine. Sadece susup, kendimle konuşmaya ihtiyacım var. Çünkü anlatmakta uzun zamandır bu kadar çaresiz hissetmemiştim kendimi. İstanbuldayım. Biliyorum ki bu gece uyuyamıcam. Zaten en son ne zaman sabahladım hatırlamıyorum, uzun zaman oldu muhtemelen. İş hayatı maalesef sabahlama alışkanlığımı aldı benden. Neyse.

 Hayatımın yarısı burda geçiyo, yarısı Ankarada. Evin neresi diye sorsan, yok. Yatağın neresi diye sorsan, yok. Kanepe sörfüm devam ediyo. Hâlâ o kahverengi kanepede, kırmızı battaniyeyle uyuyorum. Eşyalarım ikiye bölündü. Şu an bu yazıyı yazdığım yeri görsen;  bunu kendine niye yapıyon dersin. Bunu kendime niye yapıyom? Ben de tam anlamıyla bilmiyorum aslında. Belki de bu yazıyı yazabilmek içindir, kim bilir... 18'ime girmemiştim henüz, o zaman da evim yoktu. Bi' tanıdıkta kalıyodum 1 evim olana kadar. Kıyafetlerimin tümü bavuldaydı, pantolonlar, tşörtler. Kıyafet katlamayı, hatta yıkadıktan sonra mümkün olduğunca az kırıştırarak asmayı bu sayede öğrendim ben. Çokta önemli bi' ders değil ama yaşantım bana bunu öğretti işte. 28'imden gün almaya başladım geçen ay. Kimsenin hayatında gözüm yok, Allah herkese gönlüne göre versin; tüm çevrem, arkadaşlarım yaşlarının gereği şeyler yaşıyo. Ben hâlâ sabah servise giderken kıyafetlerimi bavuldan alıyom. Hiç bavulun içini dolap gibi bölge bölge ayırdığın oldu mu? Bi' tarafta iç çamaşırların, fermuarlı gözde çorapların, daha az kırıştıkları için altta kışlıkların. Tşörtler kırışmasın diye en üste falan. Olmadı di mi? Olmasın. Geçenlerde dedim olum sürekli şikayet ediyosun. Şikayet ede ede hep kötüyü çağırıyosun. Hiçbi' bokta düzelmiyo bu yüzden. Bi' ara yine bu düşünceyle hayatımın iyi gittiğini sanıyodum mesela, olumlamaya takmıştım kafayı biraz. İyi düşünmediğin için iyi olmuyo falan diyodum. Siktir git, bi' bok olduğu yok. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyom işte. 10 senede değişen tek şey bavulum, diğerine şerbet dökülmüştü çünkü. Şimdi diceksiniz ki; kardeşim git tut evini, al yatağını, dolabını, sen İstanbul'da iyi bi' şirkette çalışmıyo musun? İyi bi' maaş almıyon musun? Çaresizlik. Geçmişte o kadar çok hissettim ve o kadar çok 'hayatımda hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim' dedim ki. Ama bu farklı, tıpkı diğerleri gibi. Her zaman bi' çaresi vardır biliyorum, bunun da vardır elbet. Ama ben sabretmekten başka bi' çare bulamadım, bulamıyorum. Yoruldum, hem de çok. İşin en kötü yanı da buna alışıldığını görmek. Herkes bu yorgun haline alışıyo, sonra da unutuyolar. Yakın bi' şehir değiştirdiğinde bile ne hale geliyo insanlar, ben nerdeyse her hafta şehir değiştiriyorum, gittiğimde de hiçbi' şey olmamış gibi yaşamaya, çalışmaya devam ediyorum. Bunu saklayan benim aslında, hep kuyruğumu dik tutuyorum, çünkü bu benim tercihim, benim savaşım. Kimse bunu anlamak ya da bi' şey yapmak zorunda değil. Ama yine de o yorgun halimi görmek istemezsin, 1 kere dinlendim, tekrarını ister miyim bilmiyorum.

   10 senedir bilfiil çabalıyorum hayatımı kurabilmek için. Aç yattım, açıkta kaldım, çırpındım, düştüm, geri kalktım. Sendeleye sendeleye ilerliyorum. Kimseden de yardım istemedim. Bu süreçte çok şey kaybettim. Şimdi de cildimi kaybetmeye başladım. Bugün vitiligo hastalığına yakalandığımı öğrendim. Bunca stres önce egzamayla saçlarımı aldı benden, şimdi de vitiligoyla cildimi almaya başladı. Hayata karşı alacaklı yaşayanlar alacaklı olarak ölür, biliyorum. Öyle bi' hisse kapılmak istemiyorum ama yine de bu kadar çırpınmaya az da olsa uçmayı öğrenmem gerekirdi. İşte bu başarısızlık hissiyle attığım her adımı çekinerek atıyorum artık. Ve ben ihtimalsiz bi' insanım, bi' şeye odaklanırım ve ona ulaşabilmek için her şeyi yaparım. Ama artık yapamıyorum. Cesaretimi de kaybettim. Çünkü en büyük savaşımı kaybettim ve savaşacak gücüm günden güne daha da eriyo. Anlatmak isteyen herkesin derdini kendi derdim gibi dinlerim, bilenler bilir. Elimden gelen her şeyi de yaparım. Herkesin derdi kendine büyük. Ama bunca şey yaşarken, bazen kendi dertlerim bile bana çok saçma geliyo.
Ben ki; hayatını sonuna kadar spontane yaşayan insan, 4-5 hafta sonrasına plan yapar oldum. Hayatım yine rakamlarla doldu, saatler, tarihler, paralar, biletler... Ben bu değilim ki, benim derdim kelimelerle, rakamlarla değil. Yine öylesine uzaklaşmış hissediyorum ki kendimden. Normal halime dönmek istiyorum, normal bi' evde, normal bi' yatakta, kitap okuyup sessizce uzanmak istiyorum. Çaresizlik hissi olmadan.

   Yalnız mı ölücem bilmiyorum ama yarın yalnız uyanacağımdan eminim. Daha fazla yazmak da istemiyorum. Görüşürüz.

26 Mart 2022 Cumartesi

Sonra Devam Etçem

   Selam. Çok ama çok uzun zaman oldu buraya yazmayalı, biliyorum. Çok şey oldu, yazcak çok şey birikti aslında ama biriktikçe temizleyemediğin bi' oda dolusu eşyaya döndü maalesef. Bekledikçe daha çok birikti. Şu an hepsini temizlemeye geldim ama tek tek yapacak dermanım yok. Hepsini komple çöpe atıcam. Yani ne yazcağım konusunda en ufak fikrim bile yok.
   Ankaradayım, ilkokuldan kalma bu eski bilgisayarımızın eski klavyesindeki tıkırtıyı bile nasıl özlemişim anlatamam. Başka bilgisayarda bu hissi alamıyorum, sanırım bu odada tek başıma yaşadığım hislerle alakalı. Belki de yazamamamın sebeplerinden biri budur. Ama asıl sebep; aşık olmuş olmam. Sadece aşık olduğum kadına yazıyo olmam. Bi' de eskisi gibi yalnız hissetmiyo olmam var tabi. Defalarca bana, bu odada bu hisleri tekrar yaşamamı söylemesine rağmen pek yapmadım. İnsanın yalnızlığını dâhi seven birinin hayatında olmasının ne büyük şans olduğunu tam şu an farkediyorum. Neyse, bu yazıyı bi' aşk mektubuna dönüştürmek istemiyorum. Son yazımı yazdığımda, hayallerinden vazgeçmiş, güçsüz ve ihtimalsız bi' insandım. Dalgalı denizde akıntıya bırakmış gibiydim kendimi, akıntı bile yoktu aslında. Okumuyodum, yazmıyodum, galiba yaşamıyodum. Bi' şeye bi kapılırsam, tüm dünyamın o olcağı bi' dönemdeydim ki; öyle de oldu. Elimde kalan üç beş kuruşla kripto para serüvenine girmiştim. Bilen bilir, kendi çapımda az da olsa teknik analiz bilgim vardır. Kaybede kaybede öğrendim. Öylesine girdiğim bu serüvenden, başladığım gün hayal bile etmediğim bi' rakama gelmiştim. Para; para olmaktan çıkmıştı. Ekranda gördüğüm sayılardan ibaretti sadece. Gece 4-5'lerde uyuyup, sabah 7de uyanıp ekran başına geçer hâle gelmiştim. Üstelik kazandıkça çevremdekilere de yardım etmeye başladım. Kendimi portföy yöneticisi gibi hissettim, götüm kalktı. Bi' yandan içmeye de devam ediyodum. Gecenin 12'si, elinizde rakınız, önünüzde mezeniz, deli gibi para kazanıyosunuz. Ne kadar da güzel bi' yaşam di mi? En çok kazandığım dönemde, aşk hayatım başlamıştı aslında. Çünkü en çok para kazandığım dönem, kendimi en çok kaybettiğim dönemdi. Hayatım rakamlardan ibaret hale gelmişti fakat ben böyle bi' insan değildim. Kendimi bu kadar kaybettiğim başka bi' dönem hatırlamıyorum. Ben dedim, kendimi bulamıyorum, uyuyamıyorum, rakamları silemiyorum kafamdan, okumuyorum, öğrenmiyorum, merak etmiyorum. Bana yardım et. Yardım etmeyi bırak, hayatımı değiştirdi. Bi' yandan kendime gelmeye başlamıştım ama bi' yandan da o hırsım devam ediyo. Hangi gece hatırlamıyorum, çok uykum vardı. tüm açık pozisyonları bırakıp uyucaktım. Giden gitsin. Uyumadım. Uyusana be olum, uyusana.. 1 gecede, hatta 1 saatte, kazandığım tüm parayı kaybettim. Hepsi de hırsım yüzündendi. Oyun gibiydi her şey, restart'a basıp düzelmesini istedim her şeyin. Olmadı. Hayatın gerçekliği çarptı yüzüme, hayatta yeniden başlama düğmesi yoktu. Ağlamadım, sinirlenmedim, hırçınlaşmadım. Donuk bi' haldeydim. Sabaha kadar uyuyamadım. Bi'kaç saat uyuduktan sonra uyandım, çevreme haber verdim ve kendimi izole ettim hayattan. İntihar etmemden korkanlar oldu. Akşama kadar vakit nasıl geçti hatırlamıyorum, biraz kendime geldiğimde, ilk iş sevdiğim kadınla konuştum. İşte hayatımın dönüm noktası oydu. Tamam dedi, üzülme, kendinde değildin, artık kendine gel. Ben senin yanındayım. 
    Kaybetmeme rağmen yanımda olan biri. İşte o an paramı kaybettim ama hayatımı kazandım. Hayallerimi, ihtimallerimi kazandım. Yeni şeyler aramaya, öğrenmeye, anlam bulmaya başladım. Kitaplar okumaya, şiirler yazmaya başladım. Çok uykum geldi alkolden, sonra devam etçem, görüşürüz. 

21 Nisan 2021 Çarşamba

Ütopya


Bir umut;
Denize, gökyüzüne ve bir çift göze
Bilsen, öylesine mutsuz ve öylesine
Güzel
Bir kitabın ilk kokusu gibi
Ya da bir kadehin sevgilisi
Kocaman hüznüyle mutlu,
Mutsuzluğuyla sakin ve düşleriyle asil.
Yeryüzünden kopuk
İkili dünyanın perisi
Pek az insana uğrarsın; yeraltında dahî.
Ve ben bilirim
Karanlıkta bile parlayan mavi düşleri
Tüm rakamlardan uzak,
Biraz da yorgun sözcüklerle bezeli gülüşleri.
Bir ütopya ki;
Yer yer yağmur ve pus.
Yine de çıkmak istemeyeceğim bir mapus
Adeta
Her yer huzur
Ve her yer güneşli.


 
Fotoğraf: Hilal Uçar

27 Aralık 2020 Pazar

Hepsi Bu

 Yazacakta, söyleyecekte hiçbi' şeyim yok. Çok vardı hepsinden, unuttum. Yazmaktan da, düşünmekten de, düşünmemeye çalışmaktan da yoruldum. Yok oluyorum. Ve özledim. Hepsi bu. 

26 Eylül 2020 Cumartesi

Belirsizlik

.

Bilemediğim kadar varım
Bu hayatta,
Belirsizliklerle dolu büyük bir yanım.
Geri kalanı da
Ölüm ve yaşam arzusuyla,
Aynı oranda yahut kardeşçe.
Kim bilir
Kaç uykusuz geceyle daha ahbabım
Ya da
Kaç halka daha eklerim
İlmek ilmek ördüğüm pişmanlık zincirime
Kendi ellerimle,
Tek tek kırarak hayallerimi
Sonrasında hayalimdeki kendimi.
Kaldıracak kadehim öylesine çok
Öylesine dolu
Gözyaşlarımı ve 
Geçmişi özlemek uğruna.
Git ve sor o duvarlara
Ortadaki sırdaş masa
Bir de perdelerin arasından sızan
Hain gün ışığına.
Tekerrürü mümkün müdür
Kaç geceme zulmetsem
Kaçıp tüm kusurlarımın arasından
Kavuşabilirim o günkü kusursuz yalnızlığa?

Belirsizlik;
Umut etmenin yavuklusu ve
Toprak hasretinin en büyük kozu.
İşte size;
Bir miktar yaşamla
Büyük bir miktar ölüm arzusu.



                       Fotoğraf: Hilal Uçar
          

28 Ağustos 2020 Cuma

Oysa Ben

Bir nota gibi hüzünlü
Dört buçuk sularında
Bulutlu bir sabaha karşı
Güneşi beklerken 
Ardında
Yağmur dolu bir gün başladı.
Oysa ben
Güneşte ısınmak istiyordum
Delicesine yağmuru severken.