Selam,
Her zamanki gibi ne yazcağım konusunda hiçbi' fikrimin olmadığı bi' yazıya başlıyorum yine. Sadece susup, kendimle konuşmaya ihtiyacım var. Çünkü anlatmakta uzun zamandır bu kadar çaresiz hissetmemiştim kendimi. İstanbuldayım. Biliyorum ki bu gece uyuyamıcam. Zaten en son ne zaman sabahladım hatırlamıyorum, uzun zaman oldu muhtemelen. İş hayatı maalesef sabahlama alışkanlığımı aldı benden. Neyse.
Hayatımın yarısı burda geçiyo, yarısı Ankarada. Evin neresi diye sorsan, yok. Yatağın neresi diye sorsan, yok. Kanepe sörfüm devam ediyo. Hâlâ o kahverengi kanepede, kırmızı battaniyeyle uyuyorum. Eşyalarım ikiye bölündü. Şu an bu yazıyı yazdığım yeri görsen; bunu kendine niye yapıyon dersin. Bunu kendime niye yapıyom? Ben de tam anlamıyla bilmiyorum aslında. Belki de bu yazıyı yazabilmek içindir, kim bilir... 18'ime girmemiştim henüz, o zaman da evim yoktu. Bi' tanıdıkta kalıyodum 1 evim olana kadar. Kıyafetlerimin tümü bavuldaydı, pantolonlar, tşörtler. Kıyafet katlamayı, hatta yıkadıktan sonra mümkün olduğunca az kırıştırarak asmayı bu sayede öğrendim ben. Çokta önemli bi' ders değil ama yaşantım bana bunu öğretti işte. 28'imden gün almaya başladım geçen ay. Kimsenin hayatında gözüm yok, Allah herkese gönlüne göre versin; tüm çevrem, arkadaşlarım yaşlarının gereği şeyler yaşıyo. Ben hâlâ sabah servise giderken kıyafetlerimi bavuldan alıyom. Hiç bavulun içini dolap gibi bölge bölge ayırdığın oldu mu? Bi' tarafta iç çamaşırların, fermuarlı gözde çorapların, daha az kırıştıkları için altta kışlıkların. Tşörtler kırışmasın diye en üste falan. Olmadı di mi? Olmasın. Geçenlerde dedim olum sürekli şikayet ediyosun. Şikayet ede ede hep kötüyü çağırıyosun. Hiçbi' bokta düzelmiyo bu yüzden. Bi' ara yine bu düşünceyle hayatımın iyi gittiğini sanıyodum mesela, olumlamaya takmıştım kafayı biraz. İyi düşünmediğin için iyi olmuyo falan diyodum. Siktir git, bi' bok olduğu yok. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyom işte. 10 senede değişen tek şey bavulum, diğerine şerbet dökülmüştü çünkü. Şimdi diceksiniz ki; kardeşim git tut evini, al yatağını, dolabını, sen İstanbul'da iyi bi' şirkette çalışmıyo musun? İyi bi' maaş almıyon musun? Çaresizlik. Geçmişte o kadar çok hissettim ve o kadar çok 'hayatımda hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim' dedim ki. Ama bu farklı, tıpkı diğerleri gibi. Her zaman bi' çaresi vardır biliyorum, bunun da vardır elbet. Ama ben sabretmekten başka bi' çare bulamadım, bulamıyorum. Yoruldum, hem de çok. İşin en kötü yanı da buna alışıldığını görmek. Herkes bu yorgun haline alışıyo, sonra da unutuyolar. Yakın bi' şehir değiştirdiğinde bile ne hale geliyo insanlar, ben nerdeyse her hafta şehir değiştiriyorum, gittiğimde de hiçbi' şey olmamış gibi yaşamaya, çalışmaya devam ediyorum. Bunu saklayan benim aslında, hep kuyruğumu dik tutuyorum, çünkü bu benim tercihim, benim savaşım. Kimse bunu anlamak ya da bi' şey yapmak zorunda değil. Ama yine de o yorgun halimi görmek istemezsin, 1 kere dinlendim, tekrarını ister miyim bilmiyorum.
10 senedir bilfiil çabalıyorum hayatımı kurabilmek için. Aç yattım, açıkta kaldım, çırpındım, düştüm, geri kalktım. Sendeleye sendeleye ilerliyorum. Kimseden de yardım istemedim. Bu süreçte çok şey kaybettim. Şimdi de cildimi kaybetmeye başladım. Bugün vitiligo hastalığına yakalandığımı öğrendim. Bunca stres önce egzamayla saçlarımı aldı benden, şimdi de vitiligoyla cildimi almaya başladı. Hayata karşı alacaklı yaşayanlar alacaklı olarak ölür, biliyorum. Öyle bi' hisse kapılmak istemiyorum ama yine de bu kadar çırpınmaya az da olsa uçmayı öğrenmem gerekirdi. İşte bu başarısızlık hissiyle attığım her adımı çekinerek atıyorum artık. Ve ben ihtimalsiz bi' insanım, bi' şeye odaklanırım ve ona ulaşabilmek için her şeyi yaparım. Ama artık yapamıyorum. Cesaretimi de kaybettim. Çünkü en büyük savaşımı kaybettim ve savaşacak gücüm günden güne daha da eriyo. Anlatmak isteyen herkesin derdini kendi derdim gibi dinlerim, bilenler bilir. Elimden gelen her şeyi de yaparım. Herkesin derdi kendine büyük. Ama bunca şey yaşarken, bazen kendi dertlerim bile bana çok saçma geliyo.
Ben ki; hayatını sonuna kadar spontane yaşayan insan, 4-5 hafta sonrasına plan yapar oldum. Hayatım yine rakamlarla doldu, saatler, tarihler, paralar, biletler... Ben bu değilim ki, benim derdim kelimelerle, rakamlarla değil. Yine öylesine uzaklaşmış hissediyorum ki kendimden. Normal halime dönmek istiyorum, normal bi' evde, normal bi' yatakta, kitap okuyup sessizce uzanmak istiyorum. Çaresizlik hissi olmadan.
Yalnız mı ölücem bilmiyorum ama yarın yalnız uyanacağımdan eminim. Daha fazla yazmak da istemiyorum. Görüşürüz.