8 Haziran 2017 Perşembe

Arkadaşım Sabriye

  Selam. Aslında bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok kararsızdım. Yapılan bi' iyiliğin kesinlikle gizli yapılması taraftarıyım, hepinizin de böyle düşündüğünü düşünüyorum. Amacım kesinlikle gösteriş yapmak değil, sadece birisini mutlu ettiğinizde o mutluluğu başkalarıyla paylaşma hissini anlatmak istiyom. Umarım yanlış anlamazsınız beni.
 
  Bi'kaç gün önce Kızılayda oturup dinlenirken 1 kız geldi yanıma. Gördüğümde 7-8 yaşlarında sandım, sorduğumda 11 dedi. 11 yaşında Suriyeli bi' kız, geldi arkadaşım ve benden para istedi. İkimizde tam bozuk para verecektik ki aklıma halini hatrını ve bu parayla napcağını sormak geldi. Napcaksın bu parayla dediğimde yemek alcam dedi. Karnın aç mı deyince mahzun gözlerle başını salladı. Gel dedim sana yemek alıyım, verceğim 1-2 liradan daha iyi olur diye düşündüm. Ankarayı bilenler kafasında canlandırcaktır, annem ilerde diyerek Demirköprü tarafını gösterdi. Ezan okununca beni almaya geliyo, paket yaptıralım dışarda yiyim dedi. Ben de biraz sohbet etme fırsatı olur diye tamam dedim. O sıra konuşmaya başladık, Suriye/Halep'ten savaş yüzünden kaçmışlar, 2 sene önce gelmişler, 2 senede çok akıcı şekilde Türkçe öğrenmiş Sabriye. Hayranlıkla dinledim anlattıklarını, Suriyeden kaçış hikayelerini. Diyarbakır üzerinden Ankaraya gelmişler. Burda Ulusta 300 liraya bi' evde kalıyolarmış. Ev sahibi için delinin teki dedi. Başka Suriyelilerin eve gelmesine izin vermiyomuş. Babam mendil satıyo dedi, 5 kardeşin en büyüğü Sabriyeymiş. Bu arada Sabriyeyle oturup bu kadar sohbet ederken çevremde oturan insanların bakışları da dikkatimi çekmedi değil. Neyse, o yemeğini yerken 1 teyze geldi, karnı açtı belli ki, patates kızartmasını ona vermek istedim. Sabriye'ye sordum veriyim mi diye, tabi dedi, anlamıştı kadının halinden. Ben hayatımda az gördüm bu kadar akıllı çocuklardan. Kardeşi gelip ona vurduğunda ben ona vurmam dicek kadar büyütmüştü hayat onu belli ki. Gün boyu bir sürü kişi para veriyodu ona belki ama kaçı onunla konuşuyodu bilmiyorum. Bazen oluyo senin gibiler dedi. Ablam haftasonları göçmen okulunda çocuklara Türkçe eğitimi veriyo, o okullardan bahsettim. Ben öğrenemem ki dedi. 11 yaşına gelmiş ama hayatında hiç okula gitmemiş. Bak dedik 2 senede konuşmayı öğrenmişsin artık yazmayı okumayı öğrenmen daha kolay ve sen kesinlikle öğrenirsin diyerek güven vermeye çalıştık. Ben 22 yıldır bu ülkedeyim hala doğru gonuşamıyorum sen benden bile iyi konuşuyosun falan dedim. Ama aslında gitmeye vaktı bile yoktu çünkü hergün orda eve para götürmek zorundaydı. Amacım sadece, belki bi'gün imkan bulursa gitmesine engel olacak özgüvensizliğini birazcıkta olsa kırmaktı.

  Hatıra olsun diye fotoğraf çekmek istedim, gözlerinin içiyle gülerek tamam dedi. Ama kamerayı açtığımda o suratını görmeniz lâzımdı. Hayatı resmen yüzüne yansımıştı. Az önce gülerek konuşan kız bi' anda somurtmaya başladı. Gülsene birazcık dedim, azcık gülmeye çalıştı işte ne kadar gülünebilirse. Hafiften dişlerini görebiliyoz en azından bu da bi' şey. Sabriye ve onun gibilerin gülümseyememesinin sebebi biz değiliz elbette ama gülümsemesinin sebebi biz olabiliriz. Neden olmayı tercih etmiyoruz ? Neden onlar aslında yokmuş gibi davranıyoruz ? Suratlarına bakmaya bile utanıyoruz bazen, ama onlar var, ordalar. Biz görmedikçe de var olmaya devam etcekler eminim.

  Ben de duyyom çevremden, gitsin ülkelerinde savaşsınlar buraya kaçacaklarına laflarını. Bunu söyleyen insan ya iç savaşın ne olduğunu bilmiyo, ya da aptal. Siz bu savaşı 1. Dünya Savaşı gibi, başka ülkeler bizim ülkeye gircek, bizden de yine 1 Atatürk çıkcak, onun etrafında birleşcez savaşcaz sanıyonuz heralde. Ama öyle olmuyo o işler. Yıllarca bize anlattıkları sağ-sol davasının daha fazla gruplaşmış ve silahlanmış halini düşünün. Savaşcak 1 taraf bile bulamıyosunuz çünkü bi' tarafta diktatör, bi' tarafta kafa kesen yobaz, bi' tarafta kendi devletini kurmak isteyen bölücü etnik gruplar vs. ne tarafta savaşcağını bile bilmeden bu insanlara nasıl gidin ülkeniz için savaşın diyonuz ben de bunu anlamıyom. Bu Araplarda salak ya, her şeye kanıyolar diye genellemesi çok kolay. Ben de kızıyom bizim devletin hepsini aramadan taramadan ülkeye sokmasına, ülkenin ortasında aç bırakmasına. Yardım elbette yapılmalı ama bu işin de bi' yöntemi var. Devlet geçici süreliğine ben bakcam deyip kendi bakmak yerine halkın ortasına attı bu insanları. Ve burda kızmanız gereken bu insanlar değil, bu savaşı çıkaranlardır. Bu insanların yardıma ihtiyacı var.

  Size sesleniyom; farklı mezhepten diye öldürülen, yakılan, dışlanan Aleviler, farklı mezhepten diye sevdiği insana dahi kavuşamayan Sünniler, ülkesinde anadilinde şarkı söylemesi bile yasaklanan Kürtler, Avrupada ve dünyanın hemen hemen her yerinde gerikafalı, cahil, yobaz sanılan ve öyle davranılan Türkler, başı kapalı diye üniversitelere alınmayan kadınlar, dini inancı yok diye sürekli ezilmeye çalışılan ateistler, dinine fazla bağlı diye geri kafalı görülen muhafazakarlar, elele tutuştu diye metroda dayak yiyen çiftler. Empati kurmak bu kadar zor mu ? Hepimiz bi' şekilde mahallemizde, şehrimizde, ülkemizde veya yurtdışında birileri tarafından dışlandık, istenmedik. Hepimizin mutlaka bi' acısı var. Ve şimdi bu acıyı biz çektiriyoz. Ben sadece Suriyelilerden bahsetmiyom, yardıma ihtiyacı olan milyonlarca insan var. Ben 1 tanesinin yüzünü güldürdüm diye 10 saatlik ayakta kalmanın topuk ağrısını unuttum. Korkmayın kardeşim o insanlardan, nasılsın diye sorun. O insanların paraya ihtiyacı olduğu kadar konuşmaya, anlaşılmaya da ihtiyacı var. 1 gün sonra yine Sabriyenin yanına gittiğimizde yüzündeki şaşkınlığı ve mutluluğu her insanın görmesini istiyom. Eve dönerken Allah'ım bana daha çok yardım etmem için yardım et diye dua edecek kadar mutlu ediyo insanı. Bu dünyayı çöp poşetlerinin içini açarak plastik kap ararken, kabın içindeki yoğurdu sokak kedisine veren adamın düşüncesi kurtarcak. Bu dünyayı arkadaşım Sabriyenin aklı, kız arkadaşımla beraber 2 kardeşe yemek alırken abi bize 1 kola yeter diyen çocuğun mahcubiyeti kurtarcak. Sadece azıcık o çok önemsediğiniz statünüzden ve paranızdan feragat etmeniz gerekiyo hepsi bu. Görüşürüz.